28 Kasım 2008 Cuma

Geldi güzel haftasonu!


Son zamanlarda Pinhani dinliyorum çok fazla.. Sakin sakin çok hoşuma gidiyor tarzları..
bugün en çok bunu dinliyorum :)

HAFTASONU
Cuma Günleri valiz hazırlamak gibi.
Cuma günleri seninle ilkbahar gibi.
Ellerini alıp dokunmamak gibi.
Gözlerini görüpte bakmamak gibi.

Hiçbir cumartesi günüm bi türlü yetmedi.
Asla cumartesi gece sabahla bitmedi.
Ben seninim,gece benim,sabah benim
Sen beni hiç düşünme ben hep böyleyim.
Haftanın sonu bir nakarat gibi.
Haftanın sonu hep aynı günleri.
Pazar günleri pazartesi alır beni.
Pazar günleri elimdeki balık gibi.

Gözlerini görürken ağlamak gibi.
Kıymetini giderken anlamak gibi.
Haftanın sonu bir nakarat gibi.
Haftanın sonu hep aynı sözleri.

27 Kasım 2008 Perşembe

Yağmur


Dünden beri yağıyor yağmur! Çok seviyorum, hayatımın kilit noktalarında hep vardı doğumumda, düğünümde, hayatımın erkeğini gördüğüm ilk gece:), sayısını bilmediğim nice güzel günümde. Eğer bir gün kızım olursa adını yağmur koymak isterim..

Yağmurlu günler benim en sevdiğim günler, dingin, sakin, huzurlu oluyorum daha rahat çalışıyorum okul yıllarımdan beri. Yağmur, kahve kokusu ve güzel bir müzik eşliğinde çalışmak gibisi yoktur benim için, ya da yağmurlu bir günde battaniyeyi alıp uzanıp koltuğa film izlemek.. şahane..

Bugünde o yağmurlu günlerden biri ama canım ne çalışmak istiyor, ne de bişey yapmak.. içimden gelmiyor hiçbir şey öyle oturmak istiyorum.. En iyisi bir süre oturayım öylece yağan yağmuru izleyeyim.. belki çalışma isteğim gelir geri:)

25 Kasım 2008 Salı

Atatürk'ün partisinde kara çarşaf!

Son zamanlarda yaşanan saçmalığı hayretle ve dehşetle izliyorum. Aslında insanların inançlarını istedikleri gibi yaşamaları gerektiği fikrini savunuyorum, hayat görüşümde bu.. Ancak izlediğimiz ikiyüzlülüğe dayanamıyorum, bu yazıyı siyasi görüşümü belirtmek için yazmıyorum sadece siyasilerin insanları nasıl aptal yerine koymaya çalıştıklarını, nasıl rol yaptıklarını ve bu insanların memleketimin yönetiminde söz sahibi olduklarını izliyorum içim acıyarak..

Düşünsenize 1923 yılında Kurtuluş Savaşını örgütleyen ve yürüten "Anadolu ve Rumeli Müdafa-i Hukuk Cemiyetinin" devamı olarak Atatürkümüz tarafından kurulan bir parti, her söyleminde Atatürk'ün izinde olduklarını ilke ve inkilaplarını yaşatacaklarına and içen bu insanlar bugün Atatürk'ün en önemli devrimlerinden biri olan şapka ve kıyafet devrimini nasıl da göz göre göre çiğniyor ve çiğnetiyorlar! "Biz her nokta-i nazardan medeni insan olmalıyız. Fikrimiz, zihniyetimiz, tepeden tırnağa kadar medeni olacaktır. Medeni ve beynelmilel kıyafet milletimiz için layık bir kıyafettir onu giyeceğiz." M. Kemal Atatürk, 23 Ağustos 1925, Kastamonu. Tam 83 sene önce bu sözlerle ve koyduğu kanunlarla ilkesini kesin ve net çizgilerle çizen sevgili Atam, çizdiği bu yolun ilkelerini savunduklarını söyleyenler tarafından nasıl bir bir çiğnendiğini görüyormudur acaba? Umarım görmüyorsundur, umarım...

Peki tüm bu yaşananlar ne uğruna.. Hızla kan kaybeden, güven yitiren politikicalıların bir kaç oy uğruna oynadıkları bir oyundan ibaret! Yazıklar olsun ki bize bunları yaşatan, izleten sözde Atatürkçülere yazıklar olsun ki inançlarını ve haysiyetlerini bir torba kömür için satan bizlere!!!

24 Kasım 2008 Pazartesi

Her Pazartesi..


Pazartesi günleri yepyeni bir başlangıç benim için.. yepyeni bir haftaya yeni gelişmelere belkide kötülüklere başlangıç her ne olursa olsun sendrom haline getirmedim pazartesi günlerini..
Ama o pazarlar yok mu? hava kararmaya başladığı an başlar içim kararmaya kendimi bildim bileli böyledir ilkokul zamanlarımdan kalma.. Okul zamanı biriken, haftasonu boyunca yapılmayan ödevlerin sıkıntısı basar insana pazar günü, şimdi de hafta boyunca yapılacak işlerin gidilecek toplantıların sıkıntısı çökmeye başlıyor..

Yalnız şöyle de bir durum var bende enteresan bir şekilde pazartesi sabahı eser kalmıyor bu sıkıntılardan.. hepsini bırakıyorum pazar akşamı daldığım uykuda.. En azından bu güzel:) Başkaları gibi pazartesi sendromum yoktur benim, hatta benim için oldukça hızlı geçen bir gün tam aksine.

Her türlü sendromda olduğu gibi pazartesi sendromları da tamamen bizlerin beyninde yarattığı bir olgu. İşte bilim adamları asıl sendrom yaratan günü açıklamışlar:)

Araştırmacılar haftanın asıl kötü gününü açıkladı. 'Haftanın en zor günü Pazartesi' şeklindeki tez çürütüldü. Avustralyalı bilim adamları yaptıkları son araştırmaya dayanarak, "haftanın en kötü gününün" Çarşamba olduğunu açıkladı. Avustralyalı Profesör Cherles Areni, yapılan son araştırmanın şimdiye kadar bilinenleri altüst ettiğini söylerken "Ne Pazartesi sendromu, ne de 'iyi ki Cuma oldu' diye bir şey var. Çalışan insanlar için Pazartesi sadece bu eski inanç yüzünden daha zor geliyor. Aslında enerjileri de ruhsal durumları da normal. Cuma günleri ise hafta sonu geliyor diye daha fazla enerjileri yok. Bu sadece 'Şükürler olsun Cuma oldu' şeklindeki inanışın verdiği bir miktar rahatlama. Haftanın asıl kötü günü Çarşamba" dedi. Çarşambaları, haftanın ortası olması nedeniyle, çalışan insanların enerjisinin daha düşük olduğunun tespit edildiğini söyleyen Prof. Areni "Bir de önlerinde bir o kadar daha çalışma zamanı olduğunu bilen insanlar, ruhsal açıdan da yorgunluk hissediyor" dedi.

Yani neymiş Pazartesi sendromu külliyen yalanmış:)

21 Kasım 2008 Cuma

Google Earth ve Geçmiş!

Google Earth'den süper bir araç.. Eğer google earth kullanıcısıysanız artık geçmişi de ziyaret edebileceksiniz.

Şu anda sadece bir bölümü ayakta olan dünyaca ünlü Kolezyum, Kaliforniya ve Milan üniversitelerinin birlikte yürttükleri “Rome Reborn” (Roma Yeniden Doğuyor) adlı proje, M.S. 320 yılındaki Roma’yı yeniden hayata geçirmeyi planlıyor. Yakın zamanda bu projeye Google da destek verdi ve 15 kişilik bir kadronun tam 1 yıl boyunca sürdürdüğü çalışma nihayet tamamlandı.

Çalışma sonucunda sanal olarak 6.700 tarihi bina, aslına uygun bir şekilde dijital ortamda 3 boyutlu halde yeniden hazırlandı. İlk olarak 1974 yılında başlatılmış olan “Rome Reborn” projesi böylece şimdiye kadarki en büyük başarısına imza atmış oldu. İnternet kullanıcıları Google Earth kullanarak ünlü Roma şehrinin 1 Nisan 320 yılında öğlen saatlerinde nasıl göründüğünü bilecekler.

Günümüzde eski Roma’dan sadece 300 bina ayakta kalabilmiş durumda. Zamana karşı koyamadıkları için görmenin mümkün olamadığı binlerce binayı internet üzerinde görebilir, 10 kadarının içini gezebilirsiniz. Bunun için tek yapmanız gereken, Google Earth‘ü ziyaret etmek.(kaynak verve digital)

20 Kasım 2008 Perşembe

Mamma Mia !!!

Son zamanlarda izlediğim en neşeli film kesinlikle. Renkler, filmin çekildiği mekan, Abba şarkılarının hepsi nasıl da güzel bir bütün oluşturmuşlar.


Bir Yunan adasında motel sahibi olan özgür ruhlu Donna kızını tek başına yetiştirmiştir ve artık onu evlendirmek üzeredir. Kızının düğünü için iki eski arkadaşını yanına çağıran Donna, eski günleri yad etmek adına dostlarıyla beraber Donna and the Dynamos adlı müzik grubunu organize eder. Donna bu işlerle uğraşırken kızı Sophie de boş durmaz ve adaya üç sürpriz konuk çağırır. Babası ile hiç karşılaşmamış olan Sophie bu olasılığa sahip olan üç baba adayını davet eder ve böylece 24 saatlik çılgın macerayı başlatır.



Kesinlikle seyredilmesini tavsiye ediyorum izledikten sonra kendinizi çok mutlu hissedeceğinizin garantisini verebilirim:) Bir kaç gündür film müziklerini dinliyorum tek kelimeyle harika, dinledikçe dinliyorum:) İnsanın içini neşelendiren Abba şarkıları bu kasvetli havalarda ilacınız olabilir!!

19 Kasım 2008 Çarşamba

Marka Tutkunu musunuz?

Hayatımızda, coca cola olmazsa içmem , starbucks'ı kahve dünyasına tercih ederim, levi's'tan başka kot giymem diyen insanlar vardır eminim.. Hepimiz şöyle bir düşündüğümüzde bir ya da birden fazla markanın müdavimiyiz aslında.. Ben nerden olursa giyinebilen, tadını beğendiğim tüm markaları yiyebilen ayırt etmeyen bir insan olduğum halde masama baktığımda birden fazla markanın temsili ürünlerini yıllardır kullandığımı farkettim işte bir kaç örnek..



Coca Cola su mataram, levi's bardak altlığım, starbucks muglarından yaptığım kalemliklerim uzun zamandır vazgeçemediğim eşyalarım benim.. bir de diğer masalara bakalım :)



Zeynep'in bilgisayarındaki starbucks stickerı :)


Tülinin İpod kutusu ve starbucks mugı:)

Cabbar'ın Peugeot arabaları..

Özgünün telefonundaki apple stickerı.. :)


Peki burdaki asıl soru biz bu markaların elçiliğini yaparken acaba markalar bizim için ne yapıyor? Üstüne birde para veriyoruz üstelik :) Nedir bize bu markaları hayatımızın içine kadar sokturan, gözümüzün önünden ayırmayan? Düşündünüz mü hiç nedir?

Acı Veriyor

3 ay içerisinde 2 sevdiğim insanı kaybettim biri eşimin dayısı diğeri eniştem.. Cenazelerinde bulundum her ikisinindebir insanın sevdiği birini kaybetmesinden daha ne olabilir ki içini bu kadar acıtan? Diğer taraftan hayatın anlamsızlığı gerçeği ile burun buruna gelmek hırpalıyor insanı.. Kendimizi anlamsız şeyler için üzdüğümüz, hırpaladığımız anlar bir bir geçiyor insanın hafızasından, hele sevdiklerimizi anlamsız üzüşlerimiz o daha da yıpratıyor insanı..

Her iki kaybedişte de hissettiklerim bunlardı üzüntümün yanında, ancak en fazla 1,2 gün bu etkiyi hissediyorsunuz kendinizde sonra tekrar başlasın kendini, etrafını anlamsız üzmeler, anlamsız hırslar..

Sanki ben değilmişim 'artık takmayacağım hiçbirşeyi kendimi üzmeyeceğim' diyen.. Sanki ben değilmişim gibi bu duyguları yaşayan, hep birilerinin hayatımızdan kayıp gitmesini mi bekliyoruz bu duyguları yaşamak için?

Acı değil mi? Bana çok acı veriyor..

18 Kasım 2008 Salı

İnteraktif Pazarlama ve Obama!

Obama’nın seçimlerde genç Amerikalıları etkilemek için interaktif kanalları etkin kullandığını okumuştum geçen gün bir dergide.. ancak rakamsal olarak veriler yoktu henüz araştırmalarda. Sonuçların üzerinden zamanın geçmesiyle rakamlarda ortaya çıkmaya başladı.. Gerçekten şaşırtıcı..

Obama’nın Facebook’ta 2 milyonun üstünde Amerikan destekçisi varken, McCain’in 600.000′di.Twitter’da bu rakam Obama için 112,000 iken McCain 4,600′de kaldı.115,000 üyesi olan BarackObama.com’a 1,800 video yüklendi,videolar 97 milyon görüntülenme alırken, site 18 milyon kez ziyaret edildi.28,000 üyesi olan JohnMcCain.com’a ise 330 video yüklendi, videolar 25 milyon görüntülenme alırken, sitenin trafiği 2 milyonda kaldı.Youtube’da da Obama kazandı.Asıl darbeyi Black Eyed Peas solisti Will.i’nin çektiği “Yes, we can” video klibi yaptı ve bir gecede milyonlarca Amerikalı tarafından izlendi.


Obama aynı zamanda mobil mecraları ve podcastlari de çok etkin bir biçimde kullandı, Facebook sayfasında savaş karşıtı duruşunu yansıtan “Pork Invaders” isimli bir video game yayınladı, iPhone için üretilen Obama Application’ı ile destekçilerinin Obama Söylemlerini arkadaş listesindeki kişilere göndermelerini sağladı…Çağımızı yakalayarak, diğer tüm adayların önüne geçti,başarılı bir online kampanya yürüttü de diyebiliriz..Öyleki, başkalarına da ilham kaynağı oldu; seçimler esnasında 500′den fazla Amerikalı politikacı kendilerine Facebook sayfası edindi.

Bu sonuçların ardından Türkiye'de yapılacak seçimleri merakla bekliyorum! Son seçimlerde bazı partilerin pazarlama bütçelerinin kesesini açtığını emailingler toplu smsler gönderdiğini pazarlama danışmanları ile çalıştıklarını biliyorum ancak Amerika seçimlerinin ineraktif kanalları kullanarak elde ettiği başarıdan sonra bizim siyasetçilerimiz ne kadar ve nasıl el atacaklar bu işe bekleyelim ve görelim!!!

17 Kasım 2008 Pazartesi

Oldies but Goldies

Cumartesi gecesi Babylon'daydık çok sevgili kocacığımla.. Müzikler ve ortam harikaydı, insanlar daha önce Studio Live'de gittiğimiz Oldies but Goldies partisine katılanlara göre çok daha düzgün ve eğleceliydiler.. Çok eğlendik... Ta ki kalabalıktan kollarımı bile açamaz bir hale gelene kadar.. Saatler ilerledikçe sigara dumanından ve alkolün etkisiyle kendinden geçen insanlardan sıkılmaya başladık ve ortamdan uzaklaşmaya karar verdik. Kendimizi dışarı attığımızda ne görelim dışarısı içerisinden çok daha kalabalık insanlar içerideki gibi sarhoş.. Krizmiş, parasızlıkmış Beyoğlu severlere uğramamış pek..

İnsanların eğlenmesini anlamak ve onları saygıyla ve neşeyle izlemek gerçekten mutluluk veriyor insana ta ki eğlencelerinin dozu kaçıp başkalarını rahatsız edene kadar.. o yüzden alkollü yerleri belli bir saatten sonra hiç sevmiyorum.. kendim çok fazla içmediğim için (hatta nerdeyse hiç içmediğim için) bir süre sonra ortamın en ayık insanı olmak pek zevkli olmuyor o yüzden bu tarz ortamlara arkadaşlarımla da gittiğimde ilk ayrılan ben olurum hep..:)

Sevgisizlik!

Son zamanlarda gazeteleri okuyamıyorum, haberleri izleyemiyorum içim parçalanıyor.. Bir insan nasıl bu kadar insanlıktan çıkabilir? Nasıl annesini öldürebilir? Nasıl 5 yaşındaki kızının gözleri önünde hamile karısını bıçaklayabilir? Nasıl öz kızına tecavüz edebilir? Dehşet içinde izliyorum olup biteni gece rüyalarıma girecek kadar etkileniyorum bazen.. Bu soruların tek cevabı olabilir SEVGİSİZLİK!!!

Sevgisiz zeka, bizi küstah yapar.
Sevgisiz adalet, bizi dizginsiz yapar.
Sevgisiz diplomasi, bizi iki yüzlü yapar.
Sevgisiz başarı, bizi kibirli yapar.
Sevgisiz zenginlik, bizi haris yapar.
Sevgisiz uysallık, bizi hizmetkâr yapar.
Sevgisiz yoksulluk, bizi mağrur, aksi yapar.
Sevgisiz güzellik, bizi gülünç yapar.
Sevgisiz kudret, bizi zorba, despot yapar.
Sevgisiz çalışma, bizi köle yapar.
Sevgisiz sadelik, bizi değersiz yapar
Sevgisiz yasa, kural, bizi tutsak yapar.
Sevgisiz siyaset, bizi bencil yapar.
Sevgisiz inanç, bizi bağnaz yapar.
SEVGİSİZ HAYAT... ANLAMSIZDIR...

13 Kasım 2008 Perşembe

Anlamak ve Anlaşılmak Üzerine..

İnsan ilişkileri üzerine yaşanan en zor durum hangisi diye sorsanız iki insanın birbirini anlaması derim hiç düşünmeden.. Gerçekten bir meziyettir insanların birbirini anlayabilmesi, empati kurabilmesi ve kendi davranışını karşısındakini anlayarak değiştirmesi, geliştirmesi..

Birbirini çok seven iki insanın birbirini bazen anlamıyor olmasını anlayamıyorum:).. Nasıl olur da bunu söyleyebilir? Nasıl olur da böyle davranır? Hiç mi düşünmüyor?.. Sorular silsilesi birbirini kovalarken karşınızdaki insanın bu davranışı hangi şartlar altında ve psikoloji ile söylediğini düşündüğünüz oldu mu hiç? Ben bunları çokça düşünüyorum bugünlerde..

Düşündüğünüz,
Söylemek istediğiniz,
Söylediğinizi sandığınız
Söylediğiniz,
Karşınızdakinin duymak istediği,
Duyduğu,
Anlamak istediği,
Anladığını sandığı,
Anladığı… Arasında farklar vardır. Dolayısıyla insanların birbirini yanlış anlaması için en az 9 ihtimal var.

En az 9 ihtimal diyor Sylviane Herpin... Söylenecek çok da bir şey yok.. Bir şeyin olmaması için 9 neden varken, olmamasına şaşmamak gerekiyor zaten..

Sonbahar Mutlusu Olmak!

Kesinlikle benim mevsmim sonbahar.. Doğanın renkleri, hüznü, vedası bunların hepsinin insanların üzerindeki etkisi huzur veriyor bana her sonbaharda..

Ya kıyafetler, kalın kalın hırkalar, şapkalar, trençkotlar, botlar bayılıyorum herbirine bu mevsim... O kadar çok almak istediğim şey varki..



Bu hırkayı isterim mesela :)





Bunu da :)




bayıldımmm..







Biri beni durdurmalı yoksa imaj kotam dolacak:)

Yeniden Merhaba

2 yıl önce ilk blog entry mi girdiğimde devamını getireceğimi düşünmüştüm.. Hevesle başlamıştım yazmaya ama hüsran oldu, tekrar deneyeceğimmm..!!