16 Şubat 2011 Çarşamba

82 yaşındaki Betül Mardin'den kadınlara Öğütler.

4. madde dışında hepsine çok katılıyorum çok güzel gerçekten. Böyle gurulardan öğrenecek ne kadar çok şeyimiz var.


1. Her sabah spor yapacaksın. Günaşırı filan değil evladım. Her sabah.

2. Hep çalışacaksın. Üreteceksin. Beynin meşgul olacak, hep koşturman gereken işler olacak.

3. Günceli takip edeceksin. Haber izle, dergi, kitap, gazete oku. Gündemi yakala. Her konuda kendini update et. Yeni çıkan kitapları da bil, yeni açılan lokantaları da, bu sene moda olan renkleri de.

4. Evlilik ise şart değil, kafanı takma. Gerekli de değil. Hatta şöyle söyleyeyim: One problem less! (Bir problem eksik!)

5. Çocuk meselesine gelince... Ha işte, burada akan sular duruyor. Yapabiliyorsan yap. Birini bu kadar çok sevmek, onun sorumluluğunu taşımak sadece onu değil, seni de mutlu eder. Doğurmayacaksan, evlat edin. O zaman da senin çocuğun değişen bir şey yok. Evlat edinmeyeceksen de, manevi çocuğun olsun, birini okut, geleceğini şekillendirmesine yardımcı ol.

6. Günde bir kere et ye. Mutlaka her öğün sebze ve meyve ye. Kusura bakma, ben tatlı severim. Tatlıdan uzak dur diyemeyeceğim!

7. Ölümden sonra yaşamak istiyorsan, günlük tut. O küçük notlar, hem kendi hayatının tanıklığı, hem de yarına kalan bir bilgi kaynağı. Mesela benim babam, hiç düşünmeden 60 sene boyunca her gün Ece Ajanda'sına o gün olanları yazmış. Hâlâ açıp okuyorum ve çok faydalanıyorum.

8. Olumlu olacaksın.

9. Bazı şeyleri kabul edeceksin. Bütün kadınların seni sevmesine imkân yok! Demek ki bazı kadınlara dikkat edeceksin.

10. Erkeklere gelince, aynı anda birkaçını sevmeyeceksin. Ama onların böyle bir yeteneği ve şerefsizliği olduğunu bileceksin!!

10 Şubat 2011 Perşembe

:)

Yepyeni yolculuklara yelken açıyoruz... Mutluyuz... :)

22 Kasım 2010 Pazartesi

Resetlendim!

Resmen resetlendim gerçekten. Bu tatil bana o kadar iyi geldiki. Resmen nefes aldığımı hissettim uzun zaman sonra. Hiçbirşeyi kafama takmadım, hiçbir sıkıntıyı koymadım bu sefer çantama. Hepsini İstanbul'da bırakıp minik Nehir'i görmeye gittik ailece İzmir'e. Bütün gün boş boş oturdum yedim içtim yattım ve biraz da gezdim:) Öyle resetlenmişim ki sabah bilgisayarımın başına geçtiğimde şifremi hatırlayamadım bir süre siz düşünün gerisini:)


Hazır İzmir'e gitmişken şimdiye kadar hiç görmediğim Efes'e götürdü kocacağım beni. Çok etkilendim gerçekten inanılmazdı, Efes'e gitmeden önce Şirince'ye uğradık. Dağların eteklerine kurulmuş gelirini turizm ve şarapçılıktan kazanan çok tatlı bir köyburası. Oralarda kalmak istedik gerçekten. Ordaki insanları rahatlığını, doğa ile geçirdikleri zamanı kıskandık içten içe. Yol boyunca bze eşlik eden mandalina tarlalarına aşık olduk, dalından yemenin tadına vardık. Bütün stresimizi o topraklarda bırakıp çokta kolay olmayan bir dönüş yolculuğu sonrasında geldik yuvamıza.













O gece korkunç yorguluğunda vermiş olduğu dağılmışlık hissiyatı derin bir uykuya daldık pazar sabahı uyandığımızda herşeyi geride bıraktığımız bir rüyadan resetlenerek uyanmıştık sanki. Dinginlik, huzur, mutluluk ve verdikleri için Allah'a minnettarlık duygusuydu bu geziden bana kalan:)

Hoşgeldin Nehir Bebek!

Koskocaman bir tatil ne kadar iyi geldi bir bilseniz. 9 gün işe dair hiçbir sorun hiçbir sıkıntı düşünmeden geçti gitti rüzgar gibi. Güzel ve değişik bir bayramdı benim için 4 gece boyunca yeni doğmuş dünyalar tatlısı bir bebekle, aynı evin içinde geçirdim zamanımın çoğunu. Bir sürü şey düşündüm hayatıma dair kendimle ilgili yepyeni bir yavrucağın bir aileyi nasıl değiştirdiğini, güzelleştirdiğini gördüm.. Bu tarz olaylarda ailelerin özellikle de çiftlerin annelerinin kritik durumunu gördüm gayet yakından. Bazen korktum bazen hüzünlendim ama çoğunlukla hep umutlandım geleceğe, ailemize yeni bir bireyin katılması fikrine dair.

İşte size Nehir bebek. Mis kokulu, kara kaşlı kara gözlü. Annesini babasının göz bebeği (hatta bütün sülalenin ilk miniği). Maşallah sana:) Çok mutlu ol, Rabbim her türlü kötülükten korusun seni!


4 Kasım 2010 Perşembe

Sen Çok Yaşa İş Sanat


İş Sanat dün gece Fazıl Say ve Flarmoni orkestrası ile 11. sezonuna başladı. Klasik müziği severim ama çok düşkün değilimdir özellikle sıkıntılı ve stresli zamanlarımda çalışırken dinlerim ancak dün geceki atmosfer çok etkileyiciydi benim için. Bir sürü şey düşündüm bir sürü yere götürdü beni.. En çokta gurur duydum. İş bankası logosu altında memleketimin en köklü bankasının böyle bir organizasyona ev sahipliği ediyor olması geleceğe karşı endişemi, bizi çekmek istedikleri kargaşaya karşı hissettikerlerimden 2 saatliğine de olsa uzaklaştırdı beni.

Diğer yandan Fazıl Say'a hayran kaldığımı itiraf etmek zorundayım. Zorundayım diyorum çünkü geçtiğimiz dönemlerde yaptığı sivri dilli açıklamlarındna dolayı kendisine oldukça tepkiliydim. Şimdiye kadar canlı performansını dinlememiştim hiç, inanılmazdı. Resmen bütünleşti piyanosuyla dün gece, tuşlarıyla ağladı, melodileriyle coştu coştrdu herkesi nerdeyse 5 defa alkışlarla geri geldi indiği sahneye. Çok saygı duydum kendisine işini bu kadar içten bu kadar aşk dolu yaptığı için.

Teşekkürler İşsanat umarım yıllar, nesiller boyu bu organizasyonlarını devam ettirirsin.

28 Ekim 2010 Perşembe

Yağ Yağmur!

yağ yağmur içime içime
belki temizlenir her şey
beynime mi yağsan acaba?
sen karar ver ben düşünemiyorum artık!

24 Ekim 2010 Pazar

Her yerim katır kutur :(

Bugünlerde tüm kemiklerim takırdıyor sanki. Havadan mıdır sudan mıdır anlamadım gerçekten sırt, bel ve boyun ağrısından ölüyorum. Sanıyorum sporsuzluktan oluyor bütün bunlar eee yaş oldu 30 ağrılar sızılar başladı:) Bütün gün oturarak çalşıyor olmak yol açıyor bunalra biliyorum birde spor yapmayınca oldum pinokyo:)

Buraya da yazıyorum kendime de söz veriyorum spora başlaycağım hem de çok çılgın şeyler düşünüyorum.. Sabah yüzmece akşam sporlamaca gibi... Buraya da yazıyorum ki kendimle yüzleşeyim yapmadıkça :)

Hadi bana kolay gelsin...