30 Aralık 2009 Çarşamba

Gel bakalım 2010


Gel bakalım 2010 ama mutlulukla, sağlıkla, huzurla ve sevgiyle gel.. Üzme bizleri, üzsende sevindir, hasta etme, iyileştir, sevdiklerimizden ayırma, ağlattığından daha çok güldür. Açtık kollarımızı sana...

15 Aralık 2009 Salı

Hep şikayet, hep şikayet!


Bazı insanları anlayamıyorum. Sanki şikayet ederek gelmişler dünyaya, hiç birşeyi beğenmezler hiçbirşeyden mutlu olmazlar sürekli oflar sürekli poflar dayanamıyorum gerçekten. Etrafımda o kadar çok varki, o kadar çok şeye sahip oldukları halde hiçbirinin değerini bilmeden nasılda saçmalıyorlar dışarıdan kendilerini görmelerini isterdim bir an için..

Bir şikayet kutusu yapayım diyorum, girişe koyarım herkes içini oraya döksün dile getirmesin öfleyip pöflemesin. Neyse , daralttılar beni yine..

4 Aralık 2009 Cuma

Sensiz Geçen Bir Yıl Daha...

Bugünkü gibi puslu , kasvetli bir 3 aralık günüydü seni kaybettiğimi öğrendiğimde. Duyar duymaz yanına geldiğimde çok geçti göremedim seni son kez. Oysa takım elbisenle girmiştin hasteneye dim dik, dün gibi hatırlıyorum, rutin bir kontrol nasıl oldu da ölümle sonuçlandı hiç bir zaman öğrenemedik biz. Yoğun bakımda kaldığın 15 gün boyunca nerdeyse hergün geldim yanına, seni o şekilde yatarken hiç görmek istemedim, aklımda hep sağlıklı günlerindeki halin kalsın istedim ama dayanamadım seni görmemeye. Doktorlar sevdiğin şeyleri hatırlatabilirsek beyin fonksiyonlarının canlanabileceğini söylediğinde nasılda sevinmiştim sana hergün müzeyyen senarları, zeki mürenleri dinletirdik belki hatırlarsın, gözlerimize tekrar bakarsın diye ama sen, seni ne kadar sevdiğimizi anlattığımız bant kayıtlarına bile kayıtsız kaldın büyükbabacağım ve yoğun bakımda kaldığın 15 günün sonunda bırakıp gittin bizi. Direnmiyor demişti doktor, savaşmıyor pes etmiş işte ben bunu sana hiç yakıştıramamıştım, çocukluğundan beri hep mücadele eden ve kazanan büyükbabama hiç yakıştıramamıştım ama şimdi biliyorum gerçeken de pes edecek kadar çokmuş sıkıntın..

Ben seni bir an bile aklımdan çıkarmıyorum büyükbabacağım hala hep benimlesin, senin bana öğrettiklerin, anlattıkların, verdiğin hayat dersleri hala benim yolumu aydınlatıyor ve sana söz veriyorum bir gün çocuğum olursa onunda yolunu aydınlatmasını sağlayacağım. Ben hala türk kahvesini seninle birlikte içiyorum 'haydi yap şu güzel kahvenden' dediğini düşünerek hala türk sanat müziğini seni beynime kazımak yaşadığımız o güzel anıları hep beynimde canlı tutmak için dinliyorum hala adapazarına her gittiğimde mezarına gelip seni ziyaret edemesemde o güzel günlerimizi canlandıracak hatıralarımızı tekrar yaşatıyorum beynimde, ben hala çok sıkıntılı olduğum, çıkmaza girdiğim günlerin gecesinde seni rüyamda görüp rahatlıyorum, hala nergisleri senin için alıyorum her kokladığımda senin kokunu duymak için hala seni her gün daha fazla seviyorum hiç gitmemişsin gibi...

Nur içinde yat büyükbabacağım inanıyorum ki her nekadar her anımda yanımda olsan da fiziksel olarakta tekrar bir araya geleceğiz işte o zaman sadece güzel şeyleri paylaşacağız. Toprağın bol olsun seni hiç unutmayacağım...

22 Kasım 2009 Pazar

Galiba oldu...

Birşeyi çok istersiniz ya deli gibi... Bir olsa dersiniz, o günü beklersiniz hiç gelmeyecek gibi ve hiç beklemediğiniz bir anda büyük gün gelir çatar ve inanamazsınız, gerçek midir rüya mıdır anlayamazsınız, boşluğa takılır kalırsınız..

İşte öyle bir gün bugün bizim için sevgili eşimle. Hayalini kurduğumuz, uğruna sıkıntıya girdiğimiz o çok istediğimiz şeye sahip olduk sayılır, kesinleşmeden söylemiyorum burdan ama az kaldı:)

11 Kasım 2009 Çarşamba

Yoruldum

Bu ülkede yaşayan mutlu azınlıktan biriyim aslında şikayet etmek istemiyorum ama bazen çok yorulduğumu hissediyorum, herşeye yetişme çabası, herşeyi en iyi şekilde yapmaya çalışma ve birde üzerine aşırı hassasiyet eklenince kendimi uzuuuuunnn bir maratona çıkmış gibi hissediyorum sanki hiç bitmeyecek gibi...

Üniversite sınavına hazırlanırken okuldan çıkınca dersanedeki etütlere gider, haftasonları dersaneden çıkınca da özel ders için yola koyulur sabahın bir körü kalkar, gecenin bir yarısı yatardım ama hep bilirdim sınavı kazanırsam bitecekti bu sıkıntı evet sıkıntı bitti üniversite de bitti ama şimdi daha büyük marotana başladım, level atladım:) Evet iş hayatından bahsediyorum, görüyorum ki lisedeyken koştuğum pist şimdi koşmaya çalıştığımın yanında evimizin arka bahçesi kadar kalıyor. İşin kötüsü lisedeyken koştuğum pistin sonu belliydi şimdikinin ne sonu ne bucağı hiçbirşeyi belli değil.. Koşuyorum ama ne için ve ne kadar belli değil. Diğer yandan da biliyorum bugün biri bana çalışma dese kattiyen evde oturamam (allah mecbur bırakmasın!).

Eskiden öğretmen ol kafanı dinle maaşını bil tatilini bil derlerdi de burun kıvırırdım şimdi keşke diyorum, keşke daha az yıpranacağım, daha az yorulacağım gece eve ulaşacağım saati bileceğim, başımı yastığa koyduğumda düşünmeyeceğim bir iş seçseydim de bu dört duvar arasında hayatın elimin altından kayıp gittiği hissiyatına kapılmasaydım...

Ama kimbilir belki o zamanda başka şeyler olacaktı keşke dediğimi.. bu kadar yazının altına yine de işimi seviyorum yazsam bu ne çelişki elif dersiniz biliyorum ama bu kadar yorgunluğa strese rağmen içinde bulunduğum ortamı seviyorum, sanırım yaşlanıyorum bennn ya da dengesizleşiyorum ? :)

25 Ekim 2009 Pazar

Sıkıcı Pazarlar...


Pazar günlerinden nefret ediyorum, çocukluğumdan beri bu böyle, benim sendrom günüm kesinlikle pazartesi değil, sendrom günüm sıkıcı pazarlar. pazar gününü evde geçirmek istemiyorum genelde çünkü evde yalnız olmayı sevmiyorum, eşim öğleden sonraları çalıştığı içinde mecburen yalnız kalıyorum ve kendimi evde oyalamayı beceremiyorum bir türlü.

Bayılıyorum evde canı sıkılmayan kendine meşgale bulan insanlara, ben hiç yapamıyorum. Şimdi de öyle bir pazar işte. Tv mi izlesem, kitap mı okusam, gazetelere mi dalsam, mutfak ta mı oyalansam ben ne yapsam, zaten bu saate kadar hepsini yaptım :( puffff, bir sıkıcı pazar daha...

10 Eylül 2009 Perşembe

Bir tuhaflık var bende bu günlerde...

Bir garibim bu günlerde... Havadan mıdır sudan mıdır bilmiyorum, çok uçlarda yaşıyorum duygularımı ya çok sinirleniyorum, ya çok üzülüyorum ya da birden çok mutlu oluyorum ama saatler sonra tam tersi olabileceğim hızda değişiyorum.

Sanki kendimi ifade edemiyorum ben bugünlerde eşim, ailem, arkadaşlarım hatta patronlarım herkes için aynı şeyi düşünüyorum. Hani rüya görürsünüz, rüya da hareket etmek istersiniz edemezsiniz birşey sizi engeller ya da birşey yapmak istersiniz yapamazsınız sizi kimse görmez ya da.. Böyle işte kelimenin tam anlamıyla kimse anlamıyor sanki bugünlerde beni ya da ben anlatamıyorum ikisinden biri işte..

Tuhaf hem de çok tuhaf!

31 Ağustos 2009 Pazartesi

Yaşasın! Geldi Güzel Sonbahar


Nasıl güzel bir sabaha uyandık bugün. Mis gibi yağmur ve toprak kokusunu çektim ciğerlerime. Eylül 1 şanına yakışır bir şekilde geldi aramıza. Hoşgeldin sevgili sonbahar, bilirsin en çok seni severim aralarında.. Yazın şımarıklığının, kışın soğukluğunun yanında ruhuma inceden inceden hakim olan tek mevsimsin sen.
Hüznüne saklanmış neşeni, yazın hareketine karşı tüm hareketsizliğini, içine çekilmeni ve kendini kışa hazırlamanı nasıl özledim bilemezsin...

Hoşgeldin tekrar tekrar:)

26 Ağustos 2009 Çarşamba

Ugg Bu Kış Evlerde

Geçtiğimiz kış oldukça sık gördüğümüz ve her türlü kyafet ile kombin edilen ugglar bu kış terlikleri ile karşımıza çıkıyor. Bence çok sevimliler, eminim sıcacık tutarlar. Siz ne dersiniz?


25 Ağustos 2009 Salı

Beylerbeyi...




Pazar gününü kız kardeşimle geçirdim, evlendiğimden beri birlikte zaman geçirmiyorduk, çok iyi oldu. Nereye gidelim diye düşünürken Beylerbeyi geldi aklıma, uzun zamandır gitmemiştim. Özlemişim... Ben resmen kendimi oralara ait hissediyorum bunu her seferinde söylediğimde sevgili eşim gülüyor ama gerçekten öyle. Anadaolu yakasının Kuzguncuk'tan, Kuleli'ye kadar olan kısmında sanki ççoookkk uzun yıllar yaşamışım da güzel anılar bırakmışım gibi mutlu oluyorum her gittiğimde.

13 Ağustos 2009 Perşembe

Nedir Bu Tasavvuf Modası?

Ahmet Ümit'in tarzını, olaylara yaklaşımını, hikayeleri ele alışını çok beğenirim. Nerdeyse bütün kitaplarını okudum en son geçen haftalarda son çıkan kitabı Bab-ı Esrar'ı okudum. Gayet sürükleyici fantastik bir kitap, din, yaşam ve inançı mesnevilik çatısı altında toplamış ve bence çok güzel kurgulamış, severek okudum. Babası Konya'lı olan İngiltereli bir kadının iş için Konya'ya gelip fantastik olaylar yaşamasını ve bu aradada geçmişte babasının Konya'da yaşadıklarını Şems ile Rumi ile birleştirmiş Ahmet Ümit.

Sonra nerdeyse okumayanı dövdükleri için Elif Şafak'ın 'Aşk'ını okudum, Elif Şafak'la ilgili ciddi önyargılarım olduğundan daha önce hiçbir kitabını okumamıştım, Aşk'ı okurken hep Ahmet Ümit'in Bab-ı Esrar'ına takıldım kaldım. O kadar birbirlerine benziyorlardı ki Elif Şafak'ta özetle Rumi ve Şemsin aşklarını konu almış ancak anlayamadığım 2 şey var, birincisi; Neden insanlar bu kitabı yere göğe sığdıramadılar? Ben Rumi ve Şems'in ilişkisini çok yüzeysel anlattığını düşünüyorum Elif Şafak'ın belki Mesnevi'yi okuduğumdan bana pekte şaşırtıcı gelmemiştir yaşadıkları bilmiyorum ama madem bu kitabı yerlere göklere sığdıramıyorsunuz o zaman neden kimse Bab-ı Esrar'dan bahsetmiyor? Anlayamadığım ikinci şeyde nedir bu tasavvuf modası? Ne Şems, ne Rumi ne de sufilik ve tasavvuf yeni değil ki neden bütün popüler yazarlar özelilkle son günlerde bu konu üzerine kurguluyorlar romanlarını? Bana bu işte başka bir iş varmış gibi geliyor. Bilmem siz ne dersiniz?

Bu arada Aşk'ı okumaya başlayınca Elif Şafak'ın diğer kitaplarını da merak ettim ve şu anda Siyah Sütü okuyorum. İçerisindeki betimlemeler, tasvirler, benzetmeler beni benden aldı diyebilirim, kesinlikle 'Aşk' ile karşılaştırmıyorum bile. Beni daha fazla etkiledi hatta bazı cümleleri tekrar tekrar okuyorum, kitap olkurken en çok sevdiğim şey bu.

12 Ağustos 2009 Çarşamba

Pasaj mı? Hangisi?

Yaklaşık 11 yıldır sanal alemin bifiil içindeyim, hatta ekmeğimi ondan kazanıyorum ancak gelin görünki internetten alışveriş yapmak konusunda hep bir adım geride oldum tamamen benim pimpirikliğimle alakalı başka bişey değil. Hatta bir ara istediğim kitapları almak için, sürekli kredi kartını kullanan bir arkadaşımı kullanır, kitapları, kendi kredi kartı ile amazon'dan alır sonra parasını ona verirdim:)

Taa ki sanal kartımı kullanmaya karar verene kadar. Tabi sanal kartımı kullanma kararımı da internette girdiğim ve çıkamadığım "pasaj"a girdikten sonra aldım. Nedir bu pasaj diyorsanız pasaj.com'u ziyaret etmenizi şiddetle tavsiye ederim. Fayda-fayda anlayışı üzerine kurulmuş harika, ürünlerini satmak isteyenlerle almak isteyenleri birleştiren bir site. Ayrıca el emeği göz nuru ürünlerin sahiplerini bulmasına aracı olması "pasaj"ı sevmemin diğer boyutu.

Pasaj.com'da da üreticilerinin ayrıca pasajları var ben bu günlerde "hesionka" nın pasajından (hesionka.pasaj.com ) çıkmıyorum. Çok beğenerek bu tacı aldım. Nasıl kokoş değil mi?


Harika bir paketle elime ulaştı ve içinden de çok severek kullanacağım bir yaka iğnesi çıktı. Nasıl mutlu oldum bilemezsiniz bazen ufacık şeyler sizi inanılmaz mutlu ederya paket elime geçtiğinde bende aynen öyle mutlu oldum. Alacağım bir kaç şey daha var ama şu anda stokta kalmamış eğer gelirse tekrar hemen alacağım...

Sanal kartımı kullanmaya başlama kararım iyi mi oldu kötü mü oldu ay sonunda anlayacağım! ama aldığım şeyleri çok severek kullanacağıma da eminim. Ayrıca pasaj ve hesionka'yı keşfettiğim için de mutluyum:)

4 Ağustos 2009 Salı

Bukalemun musun Mischa?

Şimdi siz bu kıza taktığımı düşünebilirsiniz ancak hiç alakası yok. Sadece bu kadar kısa zamanda geçirdiği değişime inanamıyorum. Nasıl oluyor gerçekten anlamış değilim bir zayıf bir kilolu, bir sarışın bir kumral, bir kısa saçlı bir uzun.. Kendi üzerimde değişime pek açık olmadığım hatta saçımı kısaltacağım zaman bile kırk defa düşündüğüm için dikkatimi çekiyor sanırım Mischa'nın değişimi. Sizce de öyle değil mi bu kız bukalemun gibi değil mi? ;)


31 Temmuz 2009 Cuma

Karmakarışık!

Çocukluğumdan beri yazmayı çok seviyorum, kendimi konuşarak ifade etmek istemediğim zamanlarda yardımıma koşuyor kelimeler... Kelimeler demişken ne kadar acımasızlar bazen gideceği yeri umursamadan, yaralayacağı kalbi düşünmeden fırlayı veriyor ağızlardan. Bugün hayatımın en zor günlerinden birini yaşadım nedenini burda anlatmayacağım, sadece yazmak istedim gerçekten çok kötü bir gündü.

Hala günün sersemliği ile uyku girmiyor gözüme oysa ölesiye yorgun ve bitkinim. Ekranın ışığı ile aydınlanan bu yaz gecesinde çır çır böcekleri ile birlikte yağan yağmurun sesini dinlemek yorgunluğumu alan bir huzur veriyor bedenime. Ama üzgünlüğümün hiçbir tedavisi yok şimdilik, biliyorum onu da zaman alacak. Bazen emin olduğunuz ama almak istemediğiniz kararlar vardır, ötelersiniz, ötelersiniz.. Gün gelir kendinize ve karşınızdakine saygınızdan dökülüverir ağzınızdan birer birer, o uzun zamandır ertelediğiniz aksiyon almadığınız düşünceler yerlerini bulurlar bir an rahatladım zannedersiniz sonra tuhaf duygular dolanır içinizde, üzülürsünüz belkide biraz karışık oldu bende karışığım çünkü. Belki de daha fazla karışıklığa gerek yok zaman tüm taşları yerlerine oturtacak bir kez daha...

Yatsam iyi olacak artık, yarın yepyeni bir gün kim bilir neler gösterecek?

20 Temmuz 2009 Pazartesi

Tatil Bitti


1 yıl boyunca uğruna çalıştığım, dört gözle beklediğim yaz tatilim bitti maalesef. Geride çok güzel anları bırakarak.. Uzun zamandır böyle güzel bir tatil yapmamıştım. Her açıdan kusursuzdu. Bütün günü deniz ve şezlong arasında geçirdikten sonra akşam Bodrum sokaklarını arşınladık. 2009'un ilk yarısı biraz zorladı bizi, türlü türlü sıkıntılarla uğraştık durduk sevgili eşimle. Biteceğini, geçeceğini biliyorduk moralimizi çok bozmadık ama yorulduk, tatile gitmeden 1 gün önce güzel haberlerle sevindik rahat bir tatil geçirip tüm stresimizi attık herşeyi geride bırakıp yepyeni bir döneme başladık umutla, heyecanla...

8 Temmuz 2009 Çarşamba

Tatillllllllllllllllllll!

Veeeeeee sonnnnn 3 gün, henüz tatile çıkmayanların darısı başına :)

1 Temmuz 2009 Çarşamba

ne öyle ne böyle

ne yarım ne tam...
ne boş ne dolu...
ne üzgün ne mutlu ...
ne iç ne dış...
ne artı ne eksi...
ne aç ne tok...
öyle boş bir gün...
ne canlı ne ölü...
iyot lazım bana biliyorum
biraz güneş
biraz kum
veeeee..
hep sen hep sen...

25 Haziran 2009 Perşembe

Çok Eğleniyorum Çoookkk!

Sen çok yaşa Süreyya, sen çok yaşa da bizde senle eğlenelim. Sen olmasan biz kimi çekiştireceğiz Nilaycığımla, bak Eda'da yok ortalarda bu yaz, sana kaldık ama sende bomba gibi girdin maşallah sezona.. Millet yaz tatiline nasıl gideceğiz kredi kartı borcu bi dünya konuşmaları, kararsızlıkları içerisindeyken sen gittin bir beachte çadır kiraladın, arkadaşlarını da aldın yanına gününü gün ediyorsun, hangi bikinimle hangi küpemi kolyemi taksam derdindesin sanırım, bilgisayarınıda almışsın ee işin başından aşkın tabi, talan et bütün moda sitelerini kesin bulursun uyan bişeyler.


Şaka bir yana, çok eğleniyorum gerçekten bu haberleri okudukça. Herkesin hayatına saygım sonsuz herkes imkanı neyse ya da istediği neyse onu yaşar ama imkansızlıklar içerisinde kıvranan bir dünya insan varken yaşanan aykırı hayatlar bu kadar da göze batırılmaz ki?

16 Haziran 2009 Salı

Çekül Vakfı

Geçen sene bu zamanlar nikah şekeri için dükkan dükkan dolaşmıştım. Envayi çeşit nikah şekerleri için para harcamanın gereksiz bir eylem olduğunu düşünürken sevgili argadaşım Gökçe harika bir fikir verdi bana. Çekül Vakfı şahane bir uygulama başlatmıştı ve nikah şekeri için harcanacak para ile fidanlar dikiyor ve nikaha gelen davetlilerinize vermeniz için fidanların sertifikalarını davetli sayınız kadar çoğaltıp size veriyordu. Harika bir fikirdi, hem gereksiz yere para harcamaktan kurtulacak hem de dünyaya bizden bişeyler bırakmanın hazzını sonsuza kadar yaşayacaktık. Eğer sizde hala nikah şekeri için karar vermediyseniz Çekül Vakfı'nı değerlendirmenizi tavsiye ederim. www.cekulvakfi.org.tr


Sertifikalarınızı yukarıdaki şekilde rulo haline getirip ucuna da sevimli güllerden dolayıp teslim ediyor Çekül Vakfı, karşılığında faturanızı da vererek.


Ruloları açtığınızda da güzel bir yazı ile nikanıza gelen davetlilerinize mesajınızı yazabiliyorunuz.

Fidanların dikildiği yerleri de web sitesinden yayınlıyor Çekül Vakfı.

7 Mayıs 2009 Perşembe

Küçük Bütçelerle Sihirli Sonuçlar Atölyesi

DPID (Doğrudan Pazarlama İletişimcileri Derneği)tarafından bu yıl 2. si düzenlenen Küçük Bütçelerle Sihirli Sonuçlar Atölyesi çalışmasına bu yılda İnteraktif Pazarlama ile ilgili bildiklerimi nacizane paylaşmak için büyük bir zevkle katıldım. Atölye çalışması yaklaşık 5 hafta sürdü ve çalışmayı Bilgi Üniversitesi Reklamcılık Bölümü 3. sınıf öğrencileri ile birlikte yaptık.


Öncelikle bu tarz bir çalışmanın gerçekten ilgilenen, bilgiye aç öğrenciler tarafından ne kadar faydalı olduğunu görmek ve bu oluşum içinde görev almak, bildiklerimi öğrencilere aktarmak ve sonunda hazırladıkları sunumlarda onlarında anlatıklarımızı öğrendiklerini ve uygulamaya çalıştıklarını görmek beni inanılmaz mutlu etti.


Diğer yandan Türkiye'de ki eğitimde fırsat eşitsizliği! ve eğitimin ne kadar yanlış yapıldığını üniversitede okuduğum zamanlardan çok farklı bir gözle değerlendirme fırsatı buldum bu yıl tekrar. Öğrencileri bu kadar serbest bırakan ve dünyada başarısızlığı kanıtlanmış amerikan eğitim sisteminin neden hala uygulandığını, neden başarılı Avrupa ülkelerinde uygulanan eğitim sistemini kendi ülkemiz üniversitelerinde göremediğimizi gerçekten merak etmiyor değilim. Ayrıca devlet üniversitesinde okuduğum için vakıf üniversitesi kültürünü bu kadar yakından inceleme fırsatım olmamıştı, şahane bir kampüs bakımlı kızlar, otoparktaki son model arabalar zaten kampüse girer girmez gözünüze çarpıyor. Ancak bu atölye çalışması şimdiye kadar önyargılı olduğum vakıf üniversitesi öğrencileri (burslular hariç) ile ilgili kafamdaki tüm düşünceleri alt üst etti. Ailelerinin parasıyla son derece modern ve ellerinin altında bulunan fırsatları değerlendirme zahmetinde bile bulunmadıklarını düşünürdüm hep oysaki bu atölye çalışmasında gözlemlediklerim düşüncelerimin tamamen bir önyargıdan ibaret olduğunu en azından bu öğrencilerin hepsinin de ailelerinin güçlerini arkalarına alarak fırsatları değerlendirmeme gibi bir rahatlıkta olmadığını çok net gördüğümü söyleyebilirim, yaklaşık 1 aydır birlikte olduğumuz bu öğrencilerin gözlerindeki ışıltı, öğrenme azim ve istekleri, hırsları ve hayata bakışları beni gerçekten olumlu yönde etkiledi ve şaşırttı.






Olumsuz olan tek şey yaşlandığımı farketmem oldu 91li, 92li öğrencilerle bir arada olmak ve onların 'hocam' diye seslenmelerini üstüme almamam, yaşımın ilerlediği gerçeğiyle karşı karşıya bıraktı beni ilk defa. Ama olsun böyle faydalı işler yapabildiğim sürece yaşımın ilerliyor olması pekte umrumda değil açıkçası

Umarım önümüzdeki sene tekrarı organize edilir. Bende seve seve tekrar katılırım.

5 Mayıs 2009 Salı

I'm happy!!!


Nick Vujicic, Inspirational - Celebrity bloopers here

Geçtiğimiz günlerde hastanede fazlaca zaman geçirdim, vücudumda aniden ortaya çıkan bir rahatsızlıktan dolayı gittiğim hastanede bir kaç kötü gün sonunda aslında korktuğum, endişelendiğim şeyin şimdilik başıma gelmediğini ancak kontrol altında olmam gerektiğini öğrendiğimden beri biraz huzursuzum. Tetkiklerimi bir kaç hafta sonra tekrar yaptıracağım ama bu süreçte ben kendimi biliyorum kafamda olumsuz düşünceler, tilkiler dolanmaya devam edecek. İşte tam bu ruh hali içindeyken iş arkadaşım Duygu bu videoyu paylaştı, göz yaşları içinde izlerken diğer yandan da yaşanan endişelerin, üzüntülerin bazen ne kadar anlamsız olduğunu bir kez daha anlamamı sağladı bu video, kendisine burdan teşekkür ediyorum.

Gerçekten de öyle değilmi yaşadığımız endişeler, korkular, sızlanmalar, isyanlar bazen gerçekten anlamsız kalmıyor mu diğer insanların yaşadığı şansızlıklar, zorluklar ve hayatın acımasızlığı karşısında?

Bakalım siz ne hissedeceksiniz bu videoyu izledikten sonra?

Boyu boyuna...

Bazen böylede güzel denk geliyorlar işte, yakışıklı erkekler güzel kadınlar hayatlarını birleştirsinler ki güzel nesiller devam etsin:) Tom ve Gisele'de geçtiğimiz Nisan ayında evlendiler, MET Costume Institute Gala'da endamların gösteren çift bence muhteşem görünüyor. Gisele en sevdiğim mankenlerden biri, fiziği, saçları, giyim tarzı harika bence. görünüşe göre kendine uygun (görünüşte öyle, içini bilemem ;) )bir eşte bulmuş! Çocuklarını merak etmiyor değilim doğrusu:)




(Tom'un önceki evliliğinden olan oğlu)

Döktürmüş Yine

Uzun zamandır bu kızcağızla ilgili birşey yazmıyordum ama bu resimlerini gördükten sonra tutamadım kendimi. Nasılda güzel yakışmış bu renk, şahane olmuş bence. New York'ta yapılan MET Costume Institute Gala'da giydiği bu muhteşem Versace elbisesine bayıldım gerçekten. 21 yaşında olmasına ayrıca sinir olduğum Blake için söylenecek çokta söz yok sanki...



27 Nisan 2009 Pazartesi

Mischa ve Saçları

Bende saçlarımda değişiklik yapmak istiyorum, nasıl yapayım? Ne renk olsun diye nette dolanırken Mischa'nın da saçlarındaki değişiklik dikkatimi çekti. Ben beğenmedim sizce nasıl olmuş?

20 Nisan 2009 Pazartesi

İyiki Doğmuşum :)



Bir 20 Nisan daha geldi çattı. Güzel bir Nisan günü gelmeye karar vermişim 1980de, annemle babamın evlilik yıldönümlerinde. Şahane bir bahar günü yağmurların sel götürdüğü, şimşeklerin çaktığı bir güne dönüşmüş ben doğarken, o yüzden bir süre acaba Yağmur'mu koysak diye düşünmüş ailem ismimi.

Geriye dönüp geçen 29 yıla baktığımda güzel bir çocukluk geçirdiğimi söyleyebilirim, bisiklete de bindim, misket de oynadım. Sokakta oynamının keyfini sonundan yakalayan nesil olarak şanslıydım. Ailem mutlu bir çocuk olmam için ellerinden geleni yaptılar. İlkokul dönemim pekte iyi geçmiş sayılmaz mutlu bir öğrenci olmadım hiç ama ortaokul, lise ve üniversite de yıldızım parladı.

99 depremiyle birlikte yepyeni bir hayat kurmak için Adapazarı'ndan İstanbul'a gelmeye hazırlandığımız dönemde, İstanbul'da bir okul kazanmanın mutluluğunu da yaşadım. Evet artık çocukluğumdan beri yaşamanın hayalini kurduğum İstanbul artık benim de evimdi. Her ne kadar kaybettiklerimizin acısını geri de bırakamasakta güzel başladı İstanbul maceram, okurken çalışmaya başladığım şirkette 4 yıla yakın değişik değişik pozisyonlarda çalıştım, pekte güzel geçen bir iş hayatı sayılmazdı ama ben biliyordum başlangıçlar hep sancılı olurdu ve bu benim kariyerimde ilkti, burda tutunmayı beceremezsem ailemin yanına dönmem ve hiçte istemediğim Adapazarı hayatını yaşamaya başlamam anlamına geliyordu ki İstanbul'da yaşadığım zorluklara rağmen, Adapazarı'na dönme ihtimali benim İstanbul'a bağlanmamın en güçlü motivasyonuydu, çocukluğumdan beri hayalini kurduğumu bu şehirden ilk zorlanmamda vazgeçemezdim. Aslında yapmak istediğim mesleğin o zamanlar yaptığım işler olmadığına karar vermek için uzun bir dönemdi ama sonunda kararımı vermiştim ve işimi değiştirecektim ama ne yapabilirdim? Mesleğimden uzak değişik maceralara atılmaya karar verdim yaklaşık 2 yıllık bir süreç hüsran ile bitti, gerçekten yorulduğumu ve pes ettiğimi düşünmeye başladığım bir dönemde şu anda çalıştığım şirket ile yollarımız birleşti 4 yıla yaklaştık birlikte.

Nerdeyse 5 yıla yakın çektiğim o sıkıntı yerine zevkli bir çalışma dönemine bıraktı, yeni işle birlikte nerdeyse aynı zamanlarda bundan sonra hayatımı yaşayacağım, yol arkadaşımla da tanıştım, hayatımdaki tüm olumsuzluklar yerlerini güzel şeylere bırakmaya başlamıştı. Tanıştıktan yaklaşık 2,5 yıl sonra evlenmeye karar verdik ve yaklaşık 9 ay önce hayatımızı tamamen birleştirdik, 2008in 26 Temmuz'un da çok sıcak ama yağmurlu bir yaz gününde evlendik. Eksik olan yarım da tamamlanmıştı artık, şimdi el ele verip hem kendimize hem de olması muhtemel çocuklarımıza iyi bir hayat yaşatmak için mücadelemize başladık. Mutluluğu, mutsuzluğu, hüznü, neşeyi... Hayata dair herşeyi en sevdiğinle paylaşmanın huzurunu, mutluluğunu yaşıyoruz bu günlerde birlikte.

Geçen 29 yılın kısa bir özeti. Geriye baktığımda iyiki doğmuşum demek için çokça debebim var. Sevdiklerimin yüzüne zaman zaman söylemeyi atladığım şeyleri burdan yazmak istedim önce.

İyiki doğmuşum ve sizlerin kızı olmuşum canım annem babam, İyiki doğmuşum yoksa gerçek bir kız kardeş sevgisi ne demek hiç bilmeyecektim canım kardeşim, İyiki doğmuşum da anneanne, büyükbaba, dede, babaanne ne demek sizinle öğrenmişim canım büyüklerim, İyiki doğmuşum teyze, hala, amca, dayı, yenge tüm akrabalık duygularımı sizinle yaşamışım en güzelinden, iyiki doğmuşum hayatımdaki sevgili dostlarımı, iş arkadaşlarımı, patronlarımı tanımışım ve iyiki doğmuşum canım eşim sevgili hayat arkadaşım, iyiki doğmuşum da seni tanımışım, seninle birlikte bir ailem bir annem, bir babam daha olmuş ve bunun mutluluğunu hep birlikte yaşıyoruz, iyiki doğmuşum evet iyiki doğmuşum... :)

15 Nisan 2009 Çarşamba

Paris'te Twitterlandı.

Son zamanların gözde sosyal mecralarından twitterla ilgili her gün değişik değişik haberleri okuyor, öğreniyoruz. Bilmeyenler için twitter aslında hayatın altyazısı gibi bişey, bir nevi facebooktaki kişisel ileti bölümü gibi, arkadaşlarınızın o an nerde ne yaptıklarını takip edebildiğiniz, İsterseniz kendinizle ilgili de o an ne yaptığınız nerde olduğunuz ya d aherhangi bir konuyla ilgili çok uzun olmayan bir kaç cümlelik girişleri yapabildiğiniz mini blog sitesi tadında yepyeni bir mecra.

Paris Hilton'da twitter üyelerinden biri. Erkek arkadaşıyla Amstardamda yemek yiyen sevgili Paris bakın twitterına neler yazmış.

“Hey Everyone! Greetings from Europe, just checking in. On a romantic trip with my boyfriend, its [sic] so beautiful her [sic]. We fly to London tomorrow, so excited, I ca’t [sic] wait! I’ve been asked a lot recently abut Twitter and supposably [sic] there are A LOT of fakes. So just to let everyone no [sic], My real name on Twitter is BabyGirlParis. Have a great day. xoxo Paris.”

13 Nisan 2009 Pazartesi

Bu Mouse u Kullanmak İsteyen Var mı? :)

Ben masama bile koyamam :)

10 Nisan 2009 Cuma

Adios da ne yaw?

Ben böyle kötü bir isim, böyle kötü bir reklam ve böyle kötü bir reklam metni görmedim. Dinlerken sinirimi kaldırıyor.. Bedava yatıyos, uçuyos, yiyos, içiyos.. bu kadar mı iğreti olur. Türkçe bu kadar mı kötü kullanılır. Gerçekten anlamıyorum! Bu fikri ve ismi kabul eden Yapı Kredi gibi kocaman bir markayı ve bu fikri sunan ve kabul ettiren reklam ajansını ... Biri bana anlatabilir mi bu işler nasıl kabul görüyor?

9 Nisan 2009 Perşembe

Işık Yutan Kurbağa

Gerçek bir fotoğraf, National Geographic fotoğrafçısı James Snyder tarafından çekilmiş inanılmaz değil mi? Başta photoshop zannettim ama değilmiş. Yılbaşı ağacındaki süslerden birini yutan bu kurbağanın ölmüş olduğunu düşünen James, ışığı tekrar yakıp söndürdükten sonra kurbağanın hareket ettiğini görünce şok olmuş çünkü kurbağa yaşıyormuş. Gayette mutlu görünüyor değil mi? Çok başarılı bir fotoğraf olmuş gerçekten ancak kurbağanın nasıl hala yaşadığını anlamış değilim.
http://www.neatorama.com/2009/04/04/ribbit-frog-all-lit-up-by-swallowed-christmas-light/

8 Nisan 2009 Çarşamba

Şimdi Gezme Zamanı

Miskin, puslu ve kara kıştan uyandık hepimiz doğa ile birlikte. Herşey yeniden doğuyor sanki, hergün gelip geçtiğim sokağımızdaki o sevimsiz kara ağaç bir gelin edasıyla, dallarını süslemiş tıpkı duak gibi süzülüyor ve ben her sabah onun bu mucizevi değişimine bakıp işte bahar böyle birşey kötülükleri örten, tüm renksizlikleri capcanlı renklere dönüştüren, öyle güzel bir mevsim. Bu mevsimin güzelliklerini kaçırmamak, gezmek, doğanın uyanışına tanıklık edip, uyanmak lazım... İşte bu güzelliğe şahit olabileceğiniz gidip görülmesi gereken şahane yerlerden bazıları.

ABANT

Abanta bir kaç defa gittim, hem günü birlik hem de 2-3 gece kaldım. Gerçekten harika bir yer. İstanbul ve Ankara'ya yakın olması ayrıca güzel kesinlikle tavsiye ederim özellikle kış ve bahar aylarında inanılmaz güzel oluyor, bisikletle gölün etrafında gezmenizi ve üstteki resimde gördüğünüz iskeleden bol bol fotoğraf çekmenizi tavsiye ederim.

SAPANCA

Adapazarı'nda doğduğum için Sapanca'ya çok sık giderdik küçüklüğümden beri. Ancak Sapancanın güzelliklerini depremden sonra İstanbul'da yaşamaya başladığımda keşfettim diyebilirim:) Ailem depremden sonra bir süre Sapanca'da yaşadı, her mevsiminin ayrı güzel olduğunu, doğasının muhteşem olduğunu o yıllarda keşfettim, ayrıca artık Kartepe sayesinde kış tatilcileri ve kayak meraklıları için kışında tatil yapılabilecek mekanlar arasında. Yazın ise pek çok yerinden göle girilebildiği gibi, yayla vari doğal bitki örtüsüyle piknikçilerin vazgeçilmez mekanları arasında.

Ayrıca evliliğe ilk adımımızı Sapanca'da güzel bir kır bahçesinde attık (aşağıdaki ilk resim), Sapanca'da nişanlandık. O yüzden benim için ayrıca özel:)



AĞVA

Yaklaşık 3 sene önce izlediğim bir dizide görmüştüm Ağva'yı ve o günden beri gidip en azından bir haftasonumu geçirmek istediğim ama henüz bunu gerçekleştiremediğim yererden biri. Bir haftasonu Adapazarı'ndan İstanbul'a dönerken bu yol üzerinden gelmiştik ancak dediğim gibi kalma fırsatım olmadığı içinde hakkında pek fazla birşey bilmiyorum, ama gördüklerim ve giden arkadalarımın anlattığına göre gidelisi bir yer, özellikle şimdi de en uygun zaman.


ASOS - KAZ DAĞLARI

Gidip bir haftasonunu geçirmek istediğim yerlerden biri Asos ve Kaz Dağları. Hakkında pek fazla birşey bilmiyorum ancak duyduklarım ve gördüklerim hep çok güzel.


Bu yerlere gitmek için günlerce tatile ihtiyacınız yok. Sadece 1,2 gün, haftasonu yeterli olacaktır. Eminim daha pek çok güzel yer vardır, gidip görülecek, siz de bildiklerinizi paylaşır mısınız?