28 Ekim 2010 Perşembe

Yağ Yağmur!

yağ yağmur içime içime
belki temizlenir her şey
beynime mi yağsan acaba?
sen karar ver ben düşünemiyorum artık!

24 Ekim 2010 Pazar

Her yerim katır kutur :(

Bugünlerde tüm kemiklerim takırdıyor sanki. Havadan mıdır sudan mıdır anlamadım gerçekten sırt, bel ve boyun ağrısından ölüyorum. Sanıyorum sporsuzluktan oluyor bütün bunlar eee yaş oldu 30 ağrılar sızılar başladı:) Bütün gün oturarak çalşıyor olmak yol açıyor bunalra biliyorum birde spor yapmayınca oldum pinokyo:)

Buraya da yazıyorum kendime de söz veriyorum spora başlaycağım hem de çok çılgın şeyler düşünüyorum.. Sabah yüzmece akşam sporlamaca gibi... Buraya da yazıyorum ki kendimle yüzleşeyim yapmadıkça :)

Hadi bana kolay gelsin...

19 Ekim 2010 Salı

Yaşamda sevdiklerinize yer açın

Çok sevgili arkadaşım Tülin Kahvecioğlu'nun Mahmure.com'da yazdığı yazının ta kendisini paylaşmak istiyorum. Ben çok etkilendim, uzun uzun düşündüm bakalım size neler hissettirecek? Tekrar ellerine sağlık Tülin'cim...


Bu yazı yaşamdan, işinden, evinden, herhangi bir şeyden bunalmış olanlara ithaftır...
Dün kızımla alışveriş yaparken telefonum çaldı. Telefondaki arkadaşımla konuşurken bana bir olay anlattı. Anlattığı şeyden çok etkilendim. Yaşamda nelerin önemli olduğuna dair çarpıcı bir hatırlatma... Duyduğum yaşanmış bir olay, bana 2. elden ulaştı ve duyduğum andan beri beni size yazmaya zorluyor. Belki siz de benzeri olayları okudunuz, dinlediniz, seyrettiniz, belki yaşadınız bilemiyorum.

Bu bugün benim kelimelerimle size ulaşacak ve ben de sanırım bu işteki vazifemi yerine getirmiş olacağım. Hissettiğim budur. Detaylarda hata olabilir, düzeltmek gerekirse açığım.. Ben biraz hikayeleştireceğim.

Hikaye bir uçak yolculuğunda başlıyor Hikayede iki kahraman var, birisi orta kademe yönetici olarak çalışan genç bir adam. Büyük bir şirkette ve sanırım başarılı da. Neler hissettiğini, neler yaşadığını, nasıl bir insan olduğunu bilmiyorum.

Hikayenin diğer kahramanı bir kadın. O da başarılı, genç. Çoğumuzun içinde bulunduğu, en azından yaşamının bir döneminde hissettiği "her şeyin üstüne üstüne geldiği" bir zaman diliminde ve ruh halinde kendisine Londra yolculuğu için bilet alıyor ve uçağa biniyor. Uçuş başlıyor tesadüf bu ya yan koltukta kendi yaşlarında genç bir adam oturuyor. Yan koltuktaki bu genç adam ile genç kadın tanışıyorlar ve yolculuk esnasında aralarında güzel bir diyalog kuruluyor. Genç adam son derece esprili, keyifli. Aralarında oluşan bu sıcak atmosfer, aynı yöne giden ve seyahate çıkmış turist olma ruh hali içinde tatilde de görüşme kararı alıyorlar. Genç adam Londra'sa ailesiyle buluşacak. Kadın, adam ve ailesi 1 hafta çok güzel vakit geçiriyorlar. Yerler geziliyor, yemekler yeniyor, sohbetler ediliyor. Sonra kadının dönme vakti geliyor. Adamdan bir iki gün önce dönüyor. Kadın adamı arıyor çektiğimiz fotoğrafları bastırıyorum diye ama inanılmaz bir şey, adamın daha o gün trafik kazasında öldüğünü öğreniyor...

Bu yazıyı okuyan ve bu genç adamı tanıyan herkese Allah'tan sabır diliyorum, kendisine de rahmet...

Bu hikayedeki genç kadın şu an kendini nasıl hissediyor bilemiyorum. Onun bu genç adamla yollarının niye kesişmiş olduğuna dair çıkarımları neler, bilemiyorum.

Bu genç adam neleri yarım bıraktı, yaşamdan almak istediği neler vardı onu da bilemiyorum...

Bu genç adamın ölümü ve ölmeden önce bize bıraktığı mesaj ve hediye için de hepinizi biraz düşünmeye davet ediyorum.

Yaşamınızın ne kadarı gerçekten sevdiğiniz şeylerle dolu? Buna cevap verebilmek için belki bir adım geriye gitmek lazım. Gerçekten neleri sevdiğinizi, nelere değer verdiğinizi biliyor musunuz? Buna tabiî ki biliyorum diyenleriniz çoğunlukta olacaktır. En son ne zaman kontrol ettiniz?

Kendinizin, istek, arzu, değerlerinizin ne kadar farkındasınız?

Yaşamda ya da işte sizi siz yapan değerleriniz neler? Bunların ne kadarını yaşıyor ne kadarını uyguluyorsunuz?

Daha fazlasını yapsaydınız yaşamınızda neler farklı olurdu?

Tercih ettiğiniz şeyleri mi yapıyorsunuz yoksa "zorunda olduğunuzu" düşündüğünüz şeyleri mi?

İşiniz yaşamınızın bu anlamda neresinde, ne kadar tatmin duyuyorsunuz?

Sadece sahip olduğunuz işinizden değil, işinizi yapış şeklinizden, yöneticiliğinizden, liderliğinizden, yaratıcılığınızdan... Siz ekleyin devamını.

Hadi bir kağıt alın elinize, bir de kalem. Yaşam çizginizi çizin kağıda. Çizginin bir ucu başlangıcı diğer bir ucu da bitişi simgelesin. Bitiş çizgisine koyun bakalım, kaç yaşında bitecek o çizgi sizce? Hadi bir tahminde bulunun. Şu an çizginin neresindesiniz?

İşinizde ya da yaşamınızda sizden sonraya bırakmak istediğiniz iz nedir? Bu izi bırakmak için bugün neler yapıyorsunuz? Başka neler yapmak istersiniz?

Ne zaman?

Nasıl?

Yaşamda ya da işte karşınıza çıkan fırsatları değerlendirme konusunda kendinizi nasıl görüyorsunuz? Daha fazlasına cüret etseydiniz neler farklı olurdu?

Anı yaşamak nedir biliyor musunuz?

Anı değerlendirme konusunda kendinizi daha da geliştirseniz bundan işiniz ve yaşamınız nasıl etkilenirdi?

Yaşamı bu kadar değerli kılan şeylerden biri de bir gün bitecek olması... Bu süre içinde en iyi performansınıza ulaşmak, sizin için en anlamlı sonuçları almak üzere başka neler yapmak istersiniz?

Sevgiyle kalın.
Tülin Kahvecioğlu, PCC
Yönetici ve Takım Koçu

7 Ekim 2010 Perşembe

Hep geride kalan, el sallayan olmak!

Düşünüyorum da hep geride kalan el sallayan olmuşum hayatta. Daha ilkokul sıralarında başlamıştı bu el sallamalar en sevdiğim sıra arkadaşım beni bırakıp başka okula transfer olmuştu o zamanlar sadece beni bırakmak için gittiğini zannedecek kadar küçüktüm, sonra oturduğumuz mahallede en sevdiğim arakdaşım yan komşumuz ev aldıkları için taşınmışlardı, eşyalarının taşındığı kamyonetten bana el sallayışını hala hatırlıyorum. Yazlıktayken evlerine dönen arkadaşlarımı genelde ben uğurlardım çünkü en son biz kapatırdık sezonu, kısa süreli bir el sallama olsa bile sevmezdim hiç sona kalmayı. Evlendim yine birşey değişmedi bu sefer de kocama el sallıyorum her iş gezisine giderken, hatta nişanlıyken el sallamalarım başladı kocacığıma :)

İş yerinde de aynı şeyler oluyor bu günlerde yıllardır birlikte çalıştığım arkadaşlarım birer birer gidiyorlar.

Şimdi sıra Niloş'a el sallamaya geldi, üzgünüm birlikte çalışamayacağımız için, fiskos yapamayacağımız için, ikoncanları çekiştiremeyeceğimiz için, dertleşemeyeceğimiz için, birlikte yaptığımız pek güzel şeyi artık o kadar da sık yapamayacağımız için ama onun için daha iyi şeyler olacağından hiç şüphem yok hatta eminim.

Yolun açık olsun arkadaşım :)

5 Ekim 2010 Salı

Hiç Kıyafetim Yokkkkkkkkkkkkk


Ben anlamıyorum gerçekten nasıl oluyor da her sene mevsim dönüşlerinde hep aynı şeyleri yaşıyorum. Her akşam yarın ne giysem seremonisi, dolabın önünde geçirilen dakikalar, 'ayy bugün ne giysem hiçte bişeyim yok' cümleleriyle dalga geçilmeler hepsini her seferinde istisnasız yaşıyorum. Nasıl bir psikolojidir bu gerçekten, nasıl oluyorda her seferinde dolapta giyecek doğru düzgün birşey olmadığını düşünüyorum? Ben yine aynı sendromdayım, dolabımda bir kıyafete daha yer yokken her gün giyecek birşeyler bulmakta zorlanıyorum. Var mı bu işin sırrını bilen? :)